TÜİK’in güncel sosyoekonomik verileri, Mersin’de büyüyen gelir uçurumunu bir kez daha gözler önüne serdi. Kentte yaşayan 600 bini aşkın hanenin yaklaşık 111 bini, en alt gelir grubunda yer alıyor. Bu rakam, Mersin’de her 5 haneden birinin temel yaşam standartlarının altında yaşadığını gösteriyor. Merkez ilçelerde refah yükselirken, kırsalda derin yoksulluk dikkat çekiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayımladığı güncel Sosyoekonomik Statü (SES) verileri, Mersin’deki gelir eşitsizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Kentteki ortalama SES skoru 127 olarak kayıtlara geçti. Bu rakam, Türkiye ortalaması olan 133’ün altına düşerken, ekonomik ve sosyal hizmetlere erişim açısından Mersin’in birçok büyükşehrin gerisinde kaldığını gösterdi.
Toplam 603 bin 739 hanenin bulunduğu Mersin’de, 111 bin 966 hane en alt sosyoekonomik seviye olan “E” grubunda yer alıyor. Yani neredeyse her 5 haneden biri temel yaşam standartlarının altında bir gelirle hayatını sürdürmeye çalışıyor. En üst gelir grubunda yer alan “A+” hanelerin sayısı ise sadece 3 bin 44. Veriler kentteki sosyal adaletsizliğin boyutunu gözler önüne seriyor.
Orta Sınıf Eriyor, Alt Gelir Grupları Artıyor
TÜİK’in SES dağılımına göre Mersin’de orta gelirli hanelerin oranı görece yüksek görünse de, toplamda alt ve en alt gruptaki hanelerin sayısı daha fazla. Üst orta seviye (C1) ve alt orta seviye (C2) haneler birlikte 218 bin 394’ü bulurken, alt (D) ve en alt (E) grupta yer alan hanelerin toplamı 235 bin 68’e ulaşıyor.
Tablo orta sınıfın zayıfladığını ve yoksulluğun giderek kalıcı hâle geldiğini gözler önüne seriyor. Ekonomik baskılar, özellikle sabit gelirli ve güvencesiz çalışan aileleri alt gelir gruplarına doğru itiyor.
Merkezde Refah, Kırsalda Derin Yoksulluk
Verilere göre Mersin’in ilçeleri arasında ciddi sosyoekonomik uçurumlar bulunuyor. Kentin merkezi konumundaki Yenişehir ve Mezitli, en yüksek SES skorlarına sahip ilçeler. Bu ilçelerde hem eğitim seviyesi hem de gelir düzeyi Türkiye ortalamasının üzerinde seyrediyor. Özellikle Mezitli’de üst gelir grubundaki hanelerin oranı dikkat çekerken, sahil şeridinde yer alan bu ilçeler “refah adacıkları” olarak öne çıkıyor.
Öte yandan Tarsus, Mut, Çamlıyayla ve Bozyazı gibi kırsal ilçelerde “E” grubuna giren hane oranları oldukça yüksek. Bu bölgelerde temel kamu hizmetlerine erişimde güçlükler yaşanırken, hane gelirleri asgari geçim sınırının altında seyrediyor. Toroslar gibi ilçelerde ise SES dağılımı daha dengeli olsa da, alt grupların yoğunluğu göze çarpıyor.
İstanbul ve Ankara’nın Çok Gerisinde
Mersin’in içinde bulunduğu tabloyu anlamak için büyükşehirlerle yapılan kıyaslamalar çarpıcı sonuçlar sunuyor:
İl
|
Ortalama SES Skoru
|
Toplam Hane Sayısı
|
En Alt Seviye Oranı
|
İstanbul
|
148
|
4,8 milyon
|
%12,6
|
Ankara
|
150
|
1,9 milyon
|
%12,2
|
Mersin
|
127
|
603 bin
|
%18,5
|
Mersin, hem ortalama skor hem de en alt gelir grubuna düşen hane oranı bakımından Türkiye’nin iki büyük kenti olan İstanbul ve Ankara’nın oldukça gerisinde. Bu fark, sadece ekonomik değil; sosyal hizmetlere, eğitime, sağlığa ve barınma hakkına erişim gibi temel yaşam koşullarına da doğrudan yansıyor.
Sosyal Eşitsizlik Derinleşiyor: Göz Ardı Edilen Bir Türkiye Gerçeği
Mersin’deki veriler, Türkiye’de büyüyen ekonomik eşitsizliğin yerel bir yansıması olarak okunabilir. Artan enflasyon, istihdam sorunları, kiralardaki fahiş artış ve sosyal yardım politikalarının etkisizliği, özellikle kıyı kentlerinde ve kırsal bölgelerde yaşayan yoksul haneleri daha da kırılgan hale getiriyor.
111 bin hanenin “en alt” kategoride olması sadece bir rakam değil; bu haneler çocuklarına eğitimde eşit fırsatlar sunamıyor, nitelikli sağlık hizmetine erişemiyor, kira ve fatura yükü altında eziliyor. Yani bu rakam, Mersin’deki sosyal adalet meselesinin tam kalbinde yer alıyor.
Ekonomik Göstergeler Gerçek Hayatla Uyuşmuyor
TÜİK’in resmi verileri bile, uzun süredir gündemde olan gelir dağılımı adaletsizliğini teyit ediyor. Mersin örneği, makro ekonomik büyümenin topluma eşit yansımadığını ve sosyal devlet ilkesinin giderek zayıfladığını gösteriyor.
Ekonomik büyüme rakamları açıklanırken görmezden gelinen bu haneler, sessiz bir yoksulluğun içinde yaşıyor. Eşitsizlik derinleştikçe, toplumsal barış ve adaletin zemininden uzaklaşmak kaçınılmaz hale geliyor.
|